İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KÜLTÜRÜNE NEREDEN BAŞLANMALI?

İş kazası ve meslek hastalıklarının nedenleri güvensiz davranışlar, güvensiz durumlardır. İşyeri koşulları ise işverenlerin ellerindedir. Çünkü işyerlerindeki kuralları işverenler koymakta, kararları işverenler almaktadır. Dolayısıyla işverenlerin asli görevi, sağlıklı ve güvenli işyerleri oluşturmaktır. Peki bu nasıl olacak? Elbette ki eğitimli, araştırmacı, öngörüsü yüksek işverenler ile. Ülkemizde, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu her ne kadar geç kalınmış bir yasa olsa da gelecek nesiller için iş sağlığı ve güvenliği kültürü ilköğretim dönemine indirgenmiştir. Ancak mevcut sistemde, günümüz işverenlerinin öncelikle çalışanlardan önce eğitilerek iş sağlığı ve güvenliği kültürünün bu kişilere kazandırılmasında kamuya, üniversitelere, akademisyenlere, işyeri hekimlerine ve biz iş güvenliği uzmanlarına çok iş düşmektedir.

Her oyunun bir kuralı, her oyuncunun da bir görevi vardır. Tıpkı iş yerlerinde olduğu gibi... İnsanların ömrünün yaklaşık 2/3’ü çalışmakla geçer ama ne işveren ne de çalışanlar oyunu kurallarına göre oynayabilmek için 4857 sayılı İş Kanunu, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve GSS Kanunu kitapçıklarını veya içeriklerini okumazlar. Okumayı çok sevmeyen bir toplum olmamamızın yanında eğitimleri de ne derece sevdiğimiz 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uygulamaya alındığından bu yana ortada.

Neden mi önce işverenler eğitilmeli?

  • İşyerlerinde, işin başında ve tehlike sınıfı gereği belli periyotlarda eğitim yenilenmesi gereken, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin bir türlü istenilen saat ve günlerde ve de yasa gereğince tanımlanan eğitim sürelerinde yapılamıyor olmasının sebebi ne yazık ki İŞVERENLER!.. “Bu eğitim öğle arasında olmuyor mu?” , “Cumartesi mesai saatinden sonra verilemez mi?” diye sonu gelmeyen mazeretler nedeniyle bir türlü tamamlanamayan eğitimler…

2014 yılında bir işyerinde, İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimi öncesi işverenin talebi üzerine odasına çağırıldım. Ne yazık ki talep şu şekilde, “Sayın İş Güvenliği Uzmanı, çalışanlara verecek olduğunuz eğitim içeriğinden bana bahsedebilir misiniz? Eğitim slaytınızın içeriğine bakabilir miyim?”. Eğitim slaytında geçen çalışma saatleri, çalışmadan kaçınma hakkı, dinlenme saatleri vb. konuları görünce hop oturup hop kalkan, eğitim öncesinde bu sayfaları iptal eder misiniz diyen işverenler, alaylı değil fakülteli dediğimiz üniversite mezunu kişilerdi.

  • Personelinin yeterliliğini ve gelişmesini kısıtlayan, geniş pencereden durumu değerlendiremeyen, kendi yararına olsa dahi personeline artı yükleyemeyen işverenler…

Yine 2014 yılı İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimi verdiğimiz firmalarda, çalışanların yaptıkları işler doğrultusunda Mesleki Yeterlilik Eğitimlerinin organize edilmesi gerektiğinden bahsettiğimizde “Ben yeterlilik sertifikaları aldırtırsam bu işyerinde durmazlar başka iş başvurusunda bulunurlar.” mantığında yaklaşımlar.

Yangın Eğitimi, Tahliye denemesi ve Yangın Tatbikatlarının yılda bir yapılması gerektiğinin söylendiğinde “Ben itfaiye eri mi yetiştireceğim?” “İBB itfaiye ne iş yapacak?” diye söylemleri de ne yazık ki kulaklarımızla duyduğumuz acı gerçeklerdir.

  • İşverenler yurtdışı fuar ve gezilerinden fikir edinip bu ülkeye güzel projeler getirirler. Zamanında yurtdışında inşaat işlerinde tecrübelenen, Türkiye’de müteahitliğe soyunmuş inşaatçılar “Güvenlik kelimesinin ne anlama geldiğini İSG profesyonellerinden çok çok iyi bilirler. Yurtdışında çalıştıkları şantiyelerde kendilerine zimmetlenen KKD’leri kullanmadıklarında, İş Sağlığı-Güvenliği kurallarına uymadıklarında ve gerekli önlemleri almadıklarında, işlerine son verildiğini gülerek anlatan bu çalışanlar, bu müteahhitler ve bu işverenler yurtdışı projelerinde edindikleri İş Sağlığı ve Güvenliği kültürünü, İstanbul havalimanlarında neden valizlerinden çıkartarak emanete bırakıp işyerlerine, şantiyelerine geliyorlar?!

İşte tam da anlatmak istediğim bu; biz iş güvenliği uzmanlarının, eğitim kurumlarındaki öğretmenlerin, akademisyenlerin sadece eğitim vermesiyle bu toplum, bu işverenler, bu çalışanlar bu kültürü edinemez. Kültürün temeli okumaktan ve en önemlisini okuduğunu, gördüğünü benimseyip uygulamaktan geçer. Okumayan milletler, kökü toprakta olmayan ağaçlar gibi devrilmeye ve yok olmaya mahkûmdur. Okumak, diploma sahiplerinin keyfiyetinde değildir!.. Yaşı, cinsiyeti, kariyeri, tahsili, ekonomisi yoktur. İnşaatta çalışan da okur, fabrikada meydancı da okur, atom mühendisi de okur, ev hanımı da… O bakımdan okumayan ve bilgisini kullanmayan insan duyduklarını savunur.

İsmail KARADUMAN


Anahtar Kelimeler :

Gönderiyi Paylaş!